Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Ocak 2011 Cumartesi

KEREM GÖRSEV


Akort Dergisi Ocak-Şubat /2006
TÜRKİYE’DE JAZZ GERÇEĞİ

Caz müziğin sevilmesinde önemli bir misyon üstlenen Kerem Görsev, Türkiye’nin dört bir yanında verdiği konserlerle gençlere caz müziği anlatıyor. Ülkemizde caz dinleyicisinin arttığını dile getiren Görsev, bu ilgiden de oldukça memnun... “Sahne benim için kutsal bir mabet. Sahnede olmanın gururunu, her ay konser vererek yaşıyorum. Bu benim için büyük bir görev” diyen ve Aralık ayında açtığı “İstanbul Jazz Center” ile de ülkemize ilk caz merkezini kazandıran Kerem Görsev’le tutkunu olduğu caz müziği konuştuk...

“Caz bir hayal kurdurma mekanizması. Eğer müziğiniz gerçekten iyi bir mesaj veriyorsa, hayal kurduruyorsa, o müzik doğru müziktir. Bana hayal kurdurdu ve caz müzisyeni olma hayalinin üstüne gittim.  Üniversite gençliğinden daha küçük gençlere de gidiyoruz, çalıyoruz. Piyanoyu ve caz müziğin ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Onlar Türkiye’nin ilerleyen tarihlerinde,  kültür sanat etkinliklerinde her zaman konserlere bilet alıp gidecekler, bu sektörün içindeki plakları, cd’leri toplayacaklar. Evlerinde, aileleriyle nitelikli müzik dinleyecek genç beyinlere bu mesajı vermek, bizim yurttaşlık borcumuz.” Bu sözler başarılı caz piyanistimiz Kerem Görsev’e ait... Yılda verdiği yaklaşık 80 konserle Türkiye’yi dolaşan müzisyen, bunu büyük bir görev olarak görüyor. Gittiği üniversitelerde bulunan konser salonları, piyanolar ve gençlerin ilgisi ise, onu mutlu etmeye yetiyor: “Her ay ciddi olarak konser veriyorum. Kimse bu kadar çok çalmıyor. Gittiğim Malatya İnönü Üniversitesi, Trabzon Teknik Üniversitesi, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, Denizli ve Adana’daki üniversitelerde çok güzel konser salonları, kuyruklu konser piyanoları var. Sadece caz değil, klasik müzik konserleri de verilebilir. Bunları görmek de beni çok mutlu ediyor. Çünkü, sadece müziğin istikbali değil, Türkiye’nin istikbali gençlerin elinde. Bizim elimizde. 44 yaşındayım ama ben de genç sayılırım. Daha yapacağım çok şey var. Üniversite genci kadar gencim, önümde hedeflerim var. Türkiye kültür ve sanata değer vermeye başladığı takdirde kendine dış platformlarda çok iyi bir yer edinecek.”

Cazı sevdirme konusunda yaptığı çalışmalara geçtiğimiz Aralık ayında Radison SAS Otel yanında açtığı “İstanbul Jazz Center”ı ekleyen Görsev, kulübün en büyük özelliğini Türkiye’nin yükselen değerlerine değer katacak olması olarak açıklıyor: “Her hafta Çarşamba günü Amerika’dan gruplar geliyor. Cumartesi gününe  kadar değişik gruplar sahne alıyor. En iyi ses sound sistemlerini ve piyanoyu aldık. caza hizmet veren ve cazı sevdirecek bir mekan olacak. İnsanlar kulaktan dolma olarak değil, gelip hissetsin. Daha sonra alacağı bir caz cd’sini gidip başkasına tavsiye eder. Bu şekilde örgütlenmek lazım.”
Kerem Görsev, klasik alt yapısı olan bir müzisyen... 70’li yıllarda ilk caz dinlemeye başlamasıyla bu müziğin onu daha fazla heyecanlandırdığı fark ederek caza  yönelmiş. Ama dünyada var olan ilk müzik tarzının klasik müzik olduğunu da söylemeden edemiyor: “Her şey klasik müzikten doğuyor. Bugünde dinlemekte olduğunuz bütün müzik tarzları da pop olsun, fusion olsun, R& B olsun  cazın küçük kaynakları, küçük dereleri...”
Amerikan caz armonilerini ve ritimlerini bugün hissettiği tavırlarla, dünyanın ekolojik dengesindeki yaşadığımız ilişkilerden ve hayata bakış açısından beslenerek yaptığı müzikle, klasik müzikten gelen bir terbiyeyle birleştiren Görsev, yaptığı müziği geleneksel caz formlarında yapılan akustik caz olarak nitelendiriyor. Ona göre caz bir elmas...Klasik müzikte, caz müzikte modası geçen, popülist, günlük olarak kullanılan bir müzik değil...Alaylı cazcılığı pek tasvip etmiyor ve akademik bir eğitimden sonra çalınması gereken bir müzik olarak görüyor: “Birazcık cazın eğitimi alıp da, bilimsel olarak araştırdığında çok önemli bir müzik caz. Dünyada da önemli bir yeri var. Bütün herkes caz çalmaya çalışıyor. Caz müzisyeni olmak istiyor insanlar. Çok mutlu oluyorum ben bunları görünce. Başka müzik tarzlarıyla ilgilenip de ben caz çalıyorum demesi bile güzel ama başka şeyleri de karıştırmamak lazım.” Beste üretmek için özellikle seçtiği aylar; Ekim, Kasım, Nisan ve Mayıs...Bu ayları çok seviyor. Kar ve yaz sıcağı olduğunda ise üretemiyor.

 “Klasik ve caz müziğin dinleyici sayısı ülkemizde ve dünyada başka müziklere oranla tabi ki çok düşük ama eskiye oranla, büyük bir gelişme söz konusu.”diyerek cazın Türkiye’de ciddi olarak dinlediğine dikkat çekiyor: “Ne ekerseniz onu biçiyorsunuz. Bu konuda sitem etmemek lazım. İnsanların ayağına hizmeti götüreceksiniz. Anadolu’ya gideceksiniz. Samimi olarak müzik çalışmalarınızı yapacaksınız. Modayı takip etmeden, inandığınız ve kendinize güvendiğiniz kulvarda mücadele edeceksiniz. Popüler olma gibi bir derdiniz olmayacak. Popüler olmak o kadar önemli bir şey değil. Türkiye’de caz ciddi bir şekilde dinleniyor. Bütün caz, İstanbul Jazz Festivalinin etrafındaki kümeleşmelerden oluşuyor. Uluslararası İstanbul Jazz Festivali, Türkiye’deki caz kültürünün amiral gemisidir. Bu,  Temmuz ayındaki 15 günlük caz festivalinden sonra sonbaharda Akbank Jazz Festivali oluyor. Kışın Cemal Reşit Rey’de, İş Sanatta, Babylon gibi yerlerde, pek çok holding ve şirketlerin kutlamalarında caz starları ağırlanıyor. Bugün gazetelerin kültür sanat sayfalarını açsanız her hafta bir caz konseri görürsünüz. Bu Türkiye için çok güzel bir gelişme. Bizde müzisyen olarak elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. İnandığımız ve sevdiğimiz bir şey. Onun için mücadele ediyoruz.”

“ORANGE JUICE”, MÜZİK KARİYERİNDE AHENK TAŞI
94 yılından bu yana 10 albüm yayınlayan Görsev’in tüm albümlerinin değişmeyen tek bir formu var. İçinde elektronik müzik barındırmaması. Hepsinin temelinde yatan şey akustik olmaları ve sadece bir kerede girilip kaydedilmeleri. Son albümü “Orange Juice”(Portakal Suyu)u altı saat gibi bir zamanda kaydetmiş müzisyen: “Aslında uzun bir süreç çünkü ben gelecek albüm için çalışmaya başlıyorum. Bunlar kafaya oturuyor. Sindiriyorsunuz, kendiniz çalışıyorsunuz sonra arkadaşlarınızla provalar yapıyorsunuz. Herkesin ne yapacağını bildiği provalar klasik müzikten gelen bir sistemdir. Provalar bittikten sonra da müzikte ruhsal olarak ne yapılabiliri arıyoruz. Bugün herkes nota okuyabilir, öğrenebilir. Ama ruhu vermek çok zor. Biz parçalarımızın niçin yazıldığını, kime yazıldığını bunları grup arkadaşlarımıza anlatıp hikayenin üstüne kendimizden bir şeyler katmaya çalışıyoruz. Böyle olunca samimi bir havayla evde çaldığımız gibi stüdyoda 6- 7 saatte bütün albümü bitirip çıkıyorsunuz. İki ya da üç ay stüdyoya girilince sihir bozuluyor. Ben onlara müzik demiyorum. Onlar kolaj, ekleme oluyor. Bunu yapan Türkiye’de yaşayan caz müziği ile uğraşan plak yapan insanlarda var. Utanç verici. Üst üste kayıt olmaz. Gireceksin, çalacaksın ve çıkacaksın.” Uzun bir aradan sonra triyo albüm yapan Görsev’e basta Volkan Hürsever; davulda ise Cengiz Hürsever eşlik ediyor. 10. albümünün adının “Orange Juice” olmasının ve içeriğinin bunun üzerine kurulmasının da ilginç bir yanı var: “Sabah portakal suyu içtiğimde, boğazdan mideye inerken mutlu etti beni. Ama büyük bardak değil de küçük bardak. Taze sıkılmış ve soğuk olacak. Daha sonra içtikten sonra piyanonun başına gittim, bir melodi geldi. Yazdım ve bu parça oldu. Portakal suyu insanı kötülüklerden de koruyor. C vitamini soğuk algınlığı ve gribe iyi geliyor, sizi koruyor. Albümün ismi de bu nedenle Orange Juice ( Portakal Suyu) koydum ve konsept onun üzerine oldu.”
Kariyerinin ahenk taşı olacağını belirttiği albümün diğer bir önemli özelliği gazeteci dostu Kenan Onuk’a ithaf edilmiş olması. Kansere yenik düşerek aramızdan ayrılan Kenan Onuk, Görsev için ayrı bir önem taşıyor: “Kenan benim iyi bir dosttumdu, iyi bir müzikseverdi. İyi bir müzik yazarı ve eleştirmeniydi. Benim gibi iyi bir Fenerbahçeliydi. Oradan da bir yakınlığımız vardı Kenan’la. Cazı ve klasik müziği bilerek dinler ve de gazeteye  yazdığı köşe yazılarıyla insanları konserlerden önce aydınlatır, ne dinlemesini bileceğini öğretirdi. Bu albümü de o nedenle ona ithaf ettim.”

Sahne onun için kutsal bir mabet... Sahnede bulunmanın gururunu yaşamanın dünyada paranın satın alamayacağı en büyük mutluluk olduğunu söylüyor. Son iki yıl içersinde yurt dışında Cengiz Baysal ve Volkan Hürsever ile birlikte 8 konser gerçekleştiren Görsev, dünyaca ünlü festivallere katılıyor, ülkemizde de her ay düzenli olarak konser vermeye devam ediyor.
Bir dönem TV8’de “Kerem Görsev’le Jazz” adıyla bir program hazırlayan Görsev, yeni bir programla televizyona dönmeyi planlıyor: “ Programın saatleri ve TV8’in yönetimi değiştiği için ayrılmak zorunda kaldık. İlerleyen tarihlerde tekrar böyle bir program yapmayı düşünüyorum. Televizyon çok güzel bir olay. Hakkari’de olsun, Artvin olsun, Şanlıurfa gibi yerlerde ne caz konserleri ne de klasik müzik konserleri fazla olmuyor ama televizyonlarda insanlar hiç olmazsa piyanoyu, kontrbası  görüyorlar. Bu çok önemli bir şey. Ben bu işi severek yapıyordum ama elimde olmayan nedenlerden dolayı bırakmak zorunda kaldım. İstanbul Jazz Center’da konser piyanolarıyla güzel ortamlarda çekmeyi planlıyorum.”

Yeni bir projeyle uğraşan başarılı müzisyenimiz, 2007 yılının Ocak ya da Şubat ayında Amerika’ya gidip yeni albümünü kaydedecek. Projenin ismi ise, şimdiden belli: “No Shave No Kiss” yani “ Tıraş Yoksa Öpücük Yok” 


“İSTANBUL JAZZ CENTER”
“İstanbul Jazz Center” Aralık ayında ünlü caz gitaristi Mike Stern ile açıldı. Kerem Görsev’in ortakları arasında Dr. Aytek Şermet, Süha Kurultay yer alıyor. Türkiye’nin ilk caz mekanı, Ortaköy’de Radisson SAS Otel bünyesinde, 290 metrekarelik mekanda, 140 kişilik kapasitesiyle hizmet veriyor. 2006 yazında ise 450 metrekarelik Boğaz manzaralı terasında 600 müzikseveri aynı anda ağırlayacak. Her ay üç yabancı vokalist ya da grubun sahne alacağı merkezde, diğer günler yerli caz grupları ağırlanacak. Ayrıca Pazar günleri 11:00-17:00 saatleri arasında jazz-brunch düzenlenecek. 25-28 Ocak’ta Gilad Atzmon Group; 10-12 Mart tarihlerinde de Victoria Tolstoy sahne alacak isimler arasında yer alıyor.
Adres: Çırağan Caddesi No:48 Ortaköy (Radisson Sas Otel Kompleksinde)
Telefon: 0 212 327 50 50

CAZ TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ
Önceleri Kansas City, New Orleans, Chicago, Dixiland, Harlem gibi bir çok merkezlerde bu yerlerin adıyla anılmış; 20.yy başlarında Bebop, Swing, Ragtime; 20.yy’lın ikinci yarısında ise, Pop caz, Caz Rock gibi türleri oluşmuştur. ABD’nin Missori yöresinde, Afrika’dan kölelik yolu ile gelen zencilerin yaşadıkları zulümleri anlatarak 19.yy’da başlayan caz, 20.yy’da beyazlarında sahip çıkmaları ile dans müziğine dönüşmüş, birçok çeşidi oluşmuş ve dünyaya yayılmıştır. Cazın yükselişi, siyah müziğin en etkin dallarından birisi olarak, yüzyılın ikinci yarısında siyah insanın yaşamındaki köklü değişiklikleri yansıtıyordu. Bu müzik New Orleans, New York ve Kansas merkezli, şehirli bir müzikti. Mississippi deltasıyla ya da Alabama’daki pamuk tarlalarıyla hiçbir ilgisi yoktu. Bu yolla para kazanmayı amaçlayan müzisyenler tarafından yapılmaktaydı. Blues ya da Gospel şarkıcılarının çoğunluğunun tersine ve orta sınıf siyahların büyük çoğunluğunun küçümsediği bir tür olarak fakirlere hitap ediyordu. Diğer bir deyişle, caz köyde bıraktıkları müzikten farklı bir müziği dinlemek için para harcamaya hazır yeni bir siyah işçi sınıfı sayesinde doğdu. Caz müziğin en önemli özelliklerinden biri, doğaçlama (Improvisation) olarak seslendirilmesidir. Ancak son elli yılda, güzel doğaçlamaları kalıcı kılmak için, notaya aldıkları da görülmüştür. Günümüzde ise caz, uluslararası sanat müziğinin türleriyle kaynaşmıştır. Caz senfonileri, caz operaları, caz dağarcığını süslemektedir. Ülkemizde 90’lı yıllardan itibaren birçok il ve ilçede düzenlenen festivaller, uluslararası  cazcılarla birlikte Türk cazcıların ön plana çıkmasını sağladı. Süheyl Denizci, Okay Temiz, Erol Pekcan, Nükhet Ruacan, Neşet Ruacan, Tuna Ötenel, Kerem Görsev  unutulmaması gereken önemli müzisyenlerdir.
Yararlanılan Kaynaklar:
Cemal Yurga, “20. yy’da Türkiye’de Popüler Müzikler”
Charlie Hore, “Caz Dün, Bugün, Yarın”


KEREM GÖRSEV KİMDİR?
28 Haziran 1961 yılında İstanbul’da doğdu. 1967 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı’na girip Rana Erksan’dan piyano dersleri aldı. 1972 yılında İstanbul Devlet Konservatuarı açılınca bu okulda Gönül Gökdoğan’la keman, Prof. Özer Sezgin’le viola çalıştı. 1981 yılında askerlik görevini yaparken tanıştığı arkadaşı gitar sanatçısı Ercüment Ateş ile Ankara’da Kızılay Orduevi’nde dans ve yemek müziği çalan bir grupta ilk caz denemelerine başladı. 1990 yılında beste denemelerine başlayan Görsev’in 10 albümü bulunuyor. Ed Howard, Rubin Kanyata, Doris Troy, Steve Hall, Vinnie Night, Kenny More, LaVerne Butler, Eric Revis, Allan Haris, Can Kozlu, Ateş Tezer, Volkan Hürsever, Bob Demeo, Pat Metheny, Anna Lisa, Ralph Moore gibi birçok müzisyenle birlikte çaldı. Konser çalışmalarına devam etmekte olan Görsev, ülkemizde ve yurt dışında birçok festival, üniversite konserleri ve organizasyonlarında yer aldı. 






















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder