Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Ocak 2011 Cumartesi

ÖMÜR GÖKSEL



Akort Dergisi Mayıs-Haziran 2007

SEVMEK, DÜŞÜNMEK VE GÜLMEKTEN OLUŞAN BİR ÖMÜR GÖKSEL

Müziğe bir ömür veren kadife sesli yorumcumuz Ömür Göksel, şarkı söylemeye tutkun olmasının meyvelerini topluyor.
30 yıl sonra üç nesile albümlerini dinletebilmenin mutluluğunu yaşayan şarkıcıyla bol kahkahalı bir söyleşi gerçekleştirdik.
Gezileri, dünya görüşü ve müzik yolculuğuyla ilginç bir yaşam öyküsü anlattı bize…

“Sevemem Artık”, “Mutluluk”, “Yaşadım mı Öldüm mü Anlayamadım?”  gibi şarkılarıyla 70’li yılların unutulmaz sesi olan Ömür Göksel, arka arkaya çıkardığı albümleriyle yeniden zirveye yerleşti. Şöhretinin en parlak günlerinde yurtdışına yerleşen ve Amerika, İtalya ve Almanya’da 17 yıl ülkemizi temsil eden Göksel, “Türkiye’ye döndüğümde beni hiç tanımayan iki nesil vardı. Şimdi ise, üç nesile hitap eden bir şarkıcı olmak çok keyifli…” diyor. Ve Ömür Göksel’le çok eskilere gidiyoruz…

1979 yılında Hilton’da şarkı söylerken, Amerika’dan gelen teklifle yurtdışında şarkı söylemeye başladınız. Teklif ve sonrasını anlatır mısınız?
New York Hilton’dan böyle bir teklif geldi. Bende takvime baktım “1 nisan mı?” diye.  Bu teklifi getiren menajere “Amerika’da kim dinler beni” dedim. “Bugün buraya Nat King Cole gelse, Frank Sinatra gelse bir kürdili hicazkar söylese sen dinler misin” dedim. “Buradaki Amerikalı beğeniyorsa, oradaki Amerikalıda beğenir” dedi ve ikna oldum. Amerika’nın ardından Milano ve Düseldorf Hilton’da şarkı söyledim.

Kaç dilde şarkı söylüyordunuz?
İtalyanca, İngilizce, Almanca, İspanyolca ve Türkçe söylüyordum. Fransızca şarkı söylemem hiç. Çünkü benden daha iyi söyleyenler olduğunu biliyorum. İngilizce şarkılarda dünyada 5 tane şarkıcı varsa, biri Ömür Göksel’dir. Burada tevazuya gerek yok.

Türkiye’ye döndüğünüzde nelere şaşırdınız, neler değişmişti?
Türk Popüler müziğinde ciddi boyutlarda değişiklik gördüm. Benim zamanımdaki şarkılar kalbe hitap ediyordu. Şimdi birçok şarkı ritme dönmüş. Buna ne kadar tahammül edilebilir bilemiyorum. Armoni yok. Sentetik bir müzik var altta, üstünde de şarkı söyleyen gençler var.  Çok iyileri de var. Kendimi ve bizim jenerasyondaki insanları otoyolda 60–70 km hızla seyreden arabalara benzetiyorum. Bizi sollayan 240 km hızla giden arabalar oluyor. Göremiyorsunuz arabaları, birde bakıyorsunuz takla atmış. Ama siz devam ediyorsunuz ve 43 yıldır aynı arabayla gidiyorsunuz. 1980’de Türkiye’den ayrıldığımda plak dünyasının içinde bu işi çok iyi yapan kişiler vardı. Televizyon’daki en yakın dostum Cenk Koray’dı. Müzik dünyasına beraber başladığım İstanbul Gelişim’i kuran Selçuk Başar vardı. Plak dünyasında arkamda Aykut Sporel vardı. Ömür Göksel, 1980’lere kadar son derece güçlüydü. Ancak 1997’de Türkiye’ye döndüm. Sırayla Aykut Sporel’i, Cenk Koray’ı kaybettim. En büyük silahlarım yok olmuştu ve karşımda beni hiç tanımayan iki nesil vardı. O gençlerin anneleri ve anneanneleri bana hayrandı.

Şimdi sizi tanımayan o iki nesilde şarkılarınızı dinliyor. Neler hissediyorsunuz?
Üç nesile hitap eden bir şarkıcı olmak çok keyifli. İmza günlerinde albümümü alan gençlere soruyorum. “Doğru söyleyin annenize, babanıza mı alıyorsunuz” diye. “Onlar aldı. Biz,  kendimize alıyoruz.”diyorlar. Bu da çok büyük bir gurur vesilesi benim için. 

Bu albüm serisi nasıl ortaya çıktı?
Bir gün Kerem Görsev’in TV8’deki programına gittim. Kerem ne istediğini bilen bir çocuktur. Dinlettim Kerem’e.  “Avrupa’da yok böyle bir şey. Seni 1 saat içinde arayacaklar” dedi. Doğan müzikten aradılar ve anlaşma yapmak istediler. Tüm dünyada çok sevileni klasikleşmiş şarkıları topladım. İzin alma süreci derken 6 ay kadar bekledik. İzinler alındıktan sonra albümler yayınlandı.

Büyük ilgi gören A touch of Quality” ve “A touch of Love”ın ardından geçtiğimiz aylarda “Music for Lovers” adlı 50 şarkılık özel bir çalışmanız daha oldu. Yani bir yılda 3. albümünüz.. Nedir bu ilginin nedeni?
Müzik dünyasındaki tüm şikâyetlere rağmen, herkes 3 senede 1 albüm çıkarırken Ömür Göksel 1 yılda 3 albüm çıkararak ayrı bir rekora imza atıyor. Kaliteyi alkışlamaya hazır eller varmış ve bana sahip çıktılar. Ben ilk albümde bin tane satar derken, 70 binleri aştı. 30 yıl sonra toprak mı çekti nedir?(Gülüşmeler) Benim yaşamımda, tutkularımda şarkı söylemek var. Şarkı söylediğim zaman dünyanın en mutlu insanıyım ben. Beni çok mutlu eden şeylerden biri de çikolata yemek. Çikolata yerken, konuşmam bile insanlarla. Müthiş bir mutluluk duyuyorum. Bundan 1 yıl öncesinde günde 4 kutu çikolata yiyordum. Şimdi azalttım. Demek ki mutluluk hormonu yeterince işliyor albümlerden dolayı (Gülüşmeler) 

Ömür Göksel, “Gönlümdeki aslanlar; Atatürk, Charlie Chaplin ve Frank Sinatra’dır. Onlar, dünyamın ve düşüncelerimin insanları.”diyor. 

Hem romantik, hem de bir o kadar da esprilisiniz. Nasıl oluyor bu?
Mizaç olarak hüzünle mizah arasına sıkışmış bir insanım. Hüzünle, mizah kardeştir. Tencere ve kapak gibidir. Bir Kemal Sunal filminde adamın en hüzünlü anında insanlar gülmeye başlar. Bu Charlie Chaplin’de de vardır. Bütün dünyayı harp yıllarında güldürmüş bir adamın mizah gücü o kadar geniş ki… Sizi üzerken güldürebilir, güldürürken ağlatabilir. Bunların etkisinde kalmışız büyürken. İster istemez ince bir mizahla gönüllerde taht kurabiliyorsunuz. Yanınızda insanlar neşeli olduğu zaman aranılır hale geliyorsunuz. Şarkı söylerken yüzümde bir tebessüm beliriyormuş örneğin. Bilerek yaptığım bir şey değil bu. Küçükken en sevdiğim şarkıcı Dean Martin’di. Baygın bir sesi vardı ve şarkı söylerken o tebessümü aklımdan hiç gitmedi. Demek ki o tebessüm bana da yansımış. Zaten mizah dediğimiz şey, düşüncenin tebessüme dönüşmesidir. Göbekten atılan kahkahalar da vardır ama çok düşünerek yapılmaz. Mizah keskin bir bıçak gibidir. Mizah yapayım derken, karşınızdakini kırarsanız o mizah olmaz. Patavatsızlık olur. 

Yaşam felsefinizi üç fiil üzerine kurduğunuzu söylüyorsunuz: Sevmek, düşünmek ve gülmek…
Sevmek, düşünmek ve gülmek çok önemli benim için. Başka fiillerde var tabi. Atlamak, zıplamak, hoplamak gibi. Ama bu üç fiil, bir saç ayağı oluyor. Seven insan düşünebiliyor, düşünen insan gülebiliyor.

Gülmeyi ve güldürmeyi seven biri olarak en çok nelere gülersiniz?
Bu bakış açınıza bağlı. Hayat, her şey… Takılıp yere düşen bir insanın düşmeme gayreti ve düşüp düşmediğine hala kendisinin karar verememesi insanı güldürüyor. Düşene gülünmez derler gerçi ama o manevi anlamda söylenmiştir.

Böylesine pozitif olmayı nasıl başarıyorsunuz?   
Bakış açım pozitif. Mesala bir yere gecikmiş bir insanı “ne edepsiz, niye gecikti” diye düşünmem. “Acaba başına bir şey mi geldi” diye düşünürüm önce. Çünkü insanların, gecikerek ya da randevularına gelmeyerek saygısız olabileceklerini düşünmüyorum. İyi şartlarda kendini yetiştirmiş bir insanın geç kalma gibi bir sorunu olmamalı. Yalan söyleme gibi bir ihtiyacı da olamaz. Almanya’da üniversiteye gittiğimde bir defter aldım kendime ve o deftere sevdiğim şeyleri yazmaya başladım. O kadar sevdiğim şeyler oldu ki…100 sayfalık defterin 99 sayfası bitti. Sevmediğim şeyleri yazarken ise, sayfayı dolduramadım. Dakik olmayanlar, riyakar insanlar, sözünde durmayanlar, gereksiz yere yalan söyleyenler sevmediklerimdir.

Aynı zamanda Kadıköy Belediyesi Meclis üyesi olarak, Eğitim ve Kültür Komisyonu Başkanlığı yapıyorsunuz.
İstanbul’da İstanbul doğumlu tek meclis üyesi benim. 7 göbek İstanbulluyum. Kadıköy’de doğdum, büyüdüm. Pek köylü görünümüm yoktur ama Kadıköylüyüm. (Gülüşmeler) Spor yaptım, eğitimle ilgilendim. Eğitim Kültür Başkanıyım. “Ömür Göksel keşke sen Kültür Bakanı olsan” dediler. Ben siyasetten falan anlamıyorum. Ülkem için ne gerekliyse onu yapmaya hazır bir insanım. Ancak bugünkü Kültür Bakanımızdan daha iyi uyurum her yerde. (Gülüşmeler) Espri hapşırık gibidir. Geldi mi tutamıyoruz işte. Siyasetin içinde yalan var, sevmediğim şeyler var. Şuanda siyasetin içindeyim ama pinpon seyreder gibiyim. Ne yapılıyor, ne ediliyor? Daha anlamış değilim bu olayı. Çok da anlamak istemiyorum.  Benim sevdiğim o romantizm yok o dünyanın içinde. Riyakarzim var (Gülüşmeler) 3 yıl Kadıköy’de karnaval düzenledim, her ay nostalji konserleri yaptım. Halk onlarla mutlu oldu. Bunları ben serpiştirmek isterim ülkem insanlarına. Onlar bu mutluluğa çok layık ve küçücük şeylerden mutlu olabiliyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder