Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Ocak 2011 Cumartesi

ZERRİN ÖZER


Akort Dergisi Eylül-Ekim 2006

BİR SARIŞIN KÜÇÜK KIZIN HİKAYESİ…

Yaşamını kaleme aldığı “Bir Sarışın Küçük Kız” da kendisiyle hesaplaşan Zerrin Özer’i, kimileri eleştirdi, kimileri de fazla cesur buldu…O ise, tüm samimiyetiyle sevenlerine kendisini anlatırken, hayatıyla yüz yüze geldiğini söylüyor: “ Bu kitapla ruhumu arındırdım…”
“Eğer bir şarkı olsaydım…Bu şarkıda tek bir kez ama upuzun bir çığlık atılırdı ve bu çığlık hayatı anlatırdı...”  Kitabının daha bu ilk cümlesi hayatını özetliyor Zerrin Özer’in…
Onun şarkısında isyan, kızgınlık ve mutluluk var… Ama hayatı anlatan bu şarkıya en çok acı hakim…
Kitabıyla yaşamını gözler önüne seren Özer, bizi evinde ağırladı ve sorularımızı yanıtladı… İşte sarışın küçük kızın bilinmeyenleri…

 Bir Sarışın Küçük Kız” ile hayatınızı anlatıyorsunuz. Neydi sizi harekete geçiren? Bu kitabı, 7 senedir yazmayı planlıyordum. Hayatımla karşı karşıya gelmemin 7 senelik bir geçmişi var. Sonra birden bire otururken “Bir Sarışın Küçük Kız” diye isim koydum. Bir röportajımda da kitap yazacağımdan bahsetmiştim. Epsilon ailesinin bu isim çok hoşuna gitmiş ve bana teklif getirdiler. Bende olur dedim. İki buçuk seneye kadar toparlanamadık. Sonra Epsilon’dan bir ihtar geldi. “Yazmıyorsanız, biz bundan vazgeçiyoruz” dediler. Hemen başladım. Şimdi her şeyde bir hayır var diye düşünüyorum  geriye baktığımda. Editörüm sevgili Tolga’yla (Meriç) tanıştım. Hayatta bir kardeşe sahip oldum ve çok mutluyum onu tanıdığım için. Bu yüzden bu kitabıma da teşekkür ediyorum. Tolga aynı benim gibi hayata bakan, hemen hemen aynı şeyleri yaşamış bir insan ve bu yüzden çok güzel kaynaştık ve çok kısa sürede bu kitap yazıldı.

Kitabın geneline hakim olan bir öfke ve isyan var. Hayatınızı yazma isteğiniz aslında kendinizle yüzleşme isteğiniz diyebilir miyiz? Çok doğru. Kendimle bir çeşit hesaplaşma. Hayatımda yaşadıklarımı kaleme almamın sebeplerinden biri de kendi kendimle yüzleşmemdir. Diyorum ki beni herkes yanlış algılayabilir, herkes bir zehir akıtabilir. Herkes beğenisini sunabilir. Gerçekten benim umurumda olan bir şey değil bundan sonra. Çünkü ben sadece Zerrin Özer’i virgülü, noktasına hayatına giren insanları sevenlerine anlatmak istedim. Onlara kendimi anlatırken kendimle hesaplaşmanın, kendimle yüz yüze kalmamın deşarjıdır bu kitap.

Herkesin yakından tanıdığı ünlü isimlerle ilgili değerlendirmeler yapıyorsunuz. Buna neden gerek duydunuz? Hepimiz öteki aleme gideceğiz ve muhakkak günün birinde sanatçılarla ilgili bir kitap yazılacak. Bu bir otobiyografi de olabilir, duyumlardan oluşan bir kitap da olabilir. Ben hiç olmazsa benim ağzımdan duysunlar istedim. Çünkü, sevenlerime çok saygılıyım. Hiçbir zaman beyaz ekran bile aramızdaki samimiyeti götürmedi. Bu tanrının verdiği çok büyük bir lütuf ve çok büyük şans. Bir tek şey korkuttu beni. “Allahım sevenlerimin gözünden düşmeyeyim.” dedim. Bana kırılmasın, kızmasınlar. Bunun haricinde nasıl ki bir albümde aracısız onlarla iletişim kurabiliyorsam, kitabımda öyle olmalı diye düşündüm. Hiç aracısız onlara iletilmeli. Benim hayatımda ne varsa onlar yazıldı. Bu yaşıma kadar beni etkileyen mutlulukları, mutsuzlukları, yaptığım hataları, kıyak geçmeden içimden ne geçtiyse, yazdım. Dolayısıyla benim hayatım ilerlerken ve 27 seneye dönüp baktığım zaman içersinde de benim değerli arkadaşlarım varsa, onlarla da bir şeyler paylaştıysam bu benim hayatım ve bunu yazarım. Bu arkadaşlarım benim kitabımda yer aldılar. Çünkü benimle hayatın bir bölümünü paylaştılar. Unutamadığım çok güzel günlerde oldu, çok acılar da oldu. Ama bunlar hiçbir zaman konu olarak yer alamaz. Tarkan’la olan dostluğumu bir gazeteci arkadaşım sordu. “Buralara girmiyorum” diyorum. Çünkü zaten kitapta her şey var. Ona bir şey katmak gibi bir niyetim yok. Çünkü ben hayatımı magazinsel düşünerek yazmadım.

Yazarken tepki alabileceğinizi düşündünüz mü? Bunları hiç düşünmedim. Hayatım boyunca bir şeyin planını yapmadım. Su içerken bardağı sola koyarsam şunu kazanırım, sağa koyarsam şunu kaybederim diye hiçbir şeyin planını yapmadım. İçimden geldiği gibi yaşadım. O yüzden hiç düşünmedim. Bu benim hayatım. Sevenlerim de bana kızabilir. Bir tek onların sevgisi eksilirse hayatım biter. Onun haricinde herkes eleştirebilir, herkes çok kötü şeyler yazabilir. Sadece sanatçı kişiliğimin boyutunda bana yanlışlıklarımı yazabilirler. Onun haricindeki bir saldırıya tahammülüm yok. O zaman mahkemelerde görüşürüz. Çünkü, Zerrin Özer’e söz söylemeye hakları var. Çok kötü bir şarkıcıdır, çirkindir, antipatik, hiç sevmiyoruz diyebilirler. Herkes beni sevmek zorunda değil. Ben hep beni insanlar çok sevsin diye yaşadım. Kitapta söylediğim gibi bir insan sevmemekte hayatın bir rengi olmalı. Koyu bir rengi, insanı hafif sarsan ama olması gerektiği kadar doğru bir şey bence. Her insan mükemmel olamaz ki. Biyonik değiliz. Muhakkak, çok hatalarım var, herkesin olduğu gibi. O yüzden benim kişiliğime ve sanatıma saldırı olmaksızın yapılan eleştiriye her zaman saygı duyarım. Kimi karakterimi sevmez, saygı duyarım ama benim gıyabımda benim sevenlerime laf edilirse o zaman olmaz. Çoğu kişi çok fazla dürüst bulmuş kitabı. “Ne gerek vardı, bu kadar içten yazdın” diyorlar ama bende zaten karakter olarak da öyleyim.Hayatımda hiç kimseye müdana etmedim, müdanam da olmadı. Kendi yağımla kavruldum.

Kitabın değişik bir tarzı var. Mektup yazıyorsunuz, bazı kavramları açıklıyorsunuz. İçeriği nasıl şekillendi? Editörüm bana “O kadar roman ruhuyla yaşıyorsunuz ki, Bu sizden kaynaklanan bir şey” dedi. Şöyle yapalım, şöyle olsun dediğimiz bir şey olmadı. Kendiliğinden oluştu ve üredi. Çok entrasan bir kitap bu. Yarının ne getireceğini bilemeyiz, bu kitapta ertesi günü konuşacağım konuların ne getireceğini bilemedim. Tamamıyla saf niyetlerle gerçekten kendime tolerans tanımadan yazılmış oldu.

Kitapta “Her zaman erkek gibi yaşadım” diyorsunuz, bu sizin geliştirdiğiniz bir savunma mekanizması mı? Hayır. Gerçek olan bir şeyi insan kendisine savunma mekanizması haline getiremez. Çünkü bu gerçek olan bir şeydi. Mesala, arkadaşlarımızla bir yere gidiyoruz, erkekler de var masada ama garsonu ben çağırırım. Bu tek başınıza olduğunuzdan kaynaklanan bir şey. Görselliğinizde kadınsınız ama ruhen zaman zaman erkek oluyorsunuz. Çünkü, ekonomik özgürlüğünüzü elinize alalı 27 sene olmuş. Dolayısıyla her şeye siz karar verdiğiniz için nasıl yaşadıysam onu yazdım. Hiçbir konuda kendime savunma mekanizması hazırlamadım.

Tüm yaşananlardan sonra hayatın size iyi davranmadığını düşündünüz mü? Hayatın size iyi davranıp, davranmadığı sizin elinizde. Fakat, hayatı belirli bir döneme kadar şöyle düşündüm: Hayat sana çok kötü davrandı, insanlar sana çok kötü davrandı. Sen kimsenin kötülüğünü istemedin, kimsenin ekmeğiyle oynamadın niye? O kadar yanlış bir tutummuş ki…Sonra kendi kendinizle bir takım şeyleri daha çok irdeleyerek, şuna karar veriyorsunuz: Eğer bu şekilde davranmasaydın, bu şekilde yanlış tutumlarda olmasaydın hayat sana bu şekilde davranmazdı. Hayat sana farklı bir şekilde davranırdı o zaman. Çünkü sen, öyle davranılması için elinden gelen her şeyi yaptın. O yüzden hayatın hiçbir suçu yok bunda. Yaşanmışlıklarında bir suçu yok. Sadece Zerrin Özer’in çok fazla iyi niyeti ve bu mesleğe çok yanlış pencereden bakmasının sonucu yaşadığı şeylerdir bunlar. Çünkü bizim mesleğimizde salt gerçek sevgi, sadakat yok.

Hiç keşkeleriniz oldu mu peki? Eskiden çok keşke derdim ama şimdi keşke kelimesini hiç sevmiyorum. Keşke pişmanlığın en büyük sözcüğü bence…

Nasıl bir beklenti içindesiniz, “Bir Sarışın Küçük Kız”dan? Hiçbir şekilde çok satsın, para kazanayım diye yazılmadı. Sadece çok sevenlerime ulaşsın, sevenlerim beni tanısın. Kızsınlar, sinirlensinler ama altındaki o  güçlü sevgilerini biliyorum ben. İnsan annesine de sinirlenebilir, kardeşine de sinirlenebilir. Ama o anlıktır. Öyle kuvvetli bir sevgi vardır ki yüreğinizde, hiçbir şekilde nefrete dönüşemez. Onu belki de bilmenin vermiş olduğu gururla söylüyorum ki tamamıyla Zerrinlerini hepten tanısınlar istedim. Onlara ulaşana kadar bir takım departmanlardan geçiyorsun ve o geçtiğin yerlerde sevilmiyorsun, ayağını kaydırmaya çalışıyorlar. Bir tek şarkılarımda bu olmuyor bir de bu kitabımda olmayacak. Eğer samimi ve sahiciysen, karşı tarafın bunu anlamamasına imkan yok.

Yazmaya devam edecek misiniz? Bu kitabın devamını istiyorlar. Biz sizi artık yazar bölümünde görmek istiyoruz diyorlar. Bu da beni çok keyiflendiriyor.

“GEÇMİŞİMDEN KURTULDUM…”

“Bir Sarışın Küçük Kız” hayatınıza nasıl bir yön vermiş oldu? Bu kitapla, geçmişten kurtuldum, her şeyi affettim. Tabiî ki yaradanıma ait bu affetme. Ama beni üzen hiç kimseye kırgın olarak gitmeyeceğim öteki aleme. Hepsini gönlümde, yüreğimde affettim. Tertemizler. Bu kitapla ruhumu arındırdım diyebilirim.

Evliliğinizin bunda bir payı var mı? Sevildiğinizi hissediyorsunuz, bir insana sırtınızı dayayabileceğinizi algılıyorsunuz, yalnız olmadığınızı anlıyorsunuz. Bu çok güzel bir şey. Ben kötü olsam ya da ben yanlış bir şey yapsam benim için mücadele edecek bir insan var arkamda düşüncesi korkunç güzel bir güç ve çok büyük bir silah kendisi içinde. Evliliğimin ruhuma, kalbime, beynime çok iyi geldiğini söyleyebilirim ama hayat görüşümü değiştirmedi. Beni çok mutlu etti. Belki de çok mutlu ettiği için negatif düşünceler gitti, çok daha sevimli ve sevecen bakmaya başladım.

Levent beyle nasıl tanıştınız? Her evi görmeye bayılırım. Kimsenin bilmediği bir tarafım var. Korkunç estetiğe düşkün bir insanım. Benim haricimdeki estetiklere hayranım. Herkesin kendine göre bir zevki vardır ama benim oturduğum ev, zevkin en doruğunda olmalıdır. Kiralık oturduğum evlere öyle büyük paralar harcadım ki… Sonra 6 ay oturdum, çıktım. Estetiğe bu kadar meraklı olan bir insanın kendisinin de bu estetiği uygulaması lazım. Ama bende tam tersi. Estetiğin içindeyim, kendime bakıyorum korkunç estetiğe ters bir durumdayım. Leventçiğimle de ev bakarken tanıştık. Birbirimize baktık, kaldık. Sonra bir arkadaşlığımız başladı. Sürekli yazıştık. Sanki onu yıllardır tanıyordum. Bir tarafımda eksik kalan bir yerimi tamamladı Levent. İnsan ilk günden bu kadar sıcacık, sahici samimiyet kurabilir mi? Güven çok önemli bir şey, ben az insana güvendim hayatımda. Sonsuz güveniyorum ona. Böyle birden bire başladı ve o kadar hızla gitti ki… 1,5 seneyi geride bıraktık.

“Estetiğe bu kadar meraklı olan bir insanın kendisinin de bu estetiği uygulaması lazım ama bende tam tersi” dediniz. Neden böyle düşünüyorsunuz?  Derin uçlarda yaşıyorum. Tam bir akrep burcuyum. Hayatımda kimseye zararım olmadı, bir tek zararım kendime oldu. Bir insanın yapmasını istemediğin bir şeyi yaptırıyorsan buna sen müsaade ediyorsundur. Benim bir orta noktam yok. Ya en iyisi olsun, ya hiç olmasın. Bu duygu insanı çok yoruyor. Uçlarda yaşamak korkunç bir şey. 

Evlilik kararını nasıl verdiniz? Ben onu ilk gördüğümde bunu hissettim. Evlenmeliyiz dedim. Hiç evlenmeyi düşünmüyordum. Ama büyük konuşmamak gerekiyor. Daha önceki yaşadığımı ben anlayamamıştım. Evliliğim, eşim falan demeyi bilmiyordum. Beni yoran bir evlilikti. Hala anlamış değilim. Bazen sabahları kalkıp, alyansımı kontrol ediyorum. Levent’i işe yolcu ediyorum. Ben evliyim diyorum. Evlilik çok kutsal ve çok dürüst olunması gereken bir müessese. Çok temiz olmalı. Belki bugüne kadar 4 ya da 5 kez evlenirdim. Ama benim için evlilik çok farklı bir şey. Ben evliyim düşüncesine çok ciddi anlamda sahiplenmeniz ve arkasında durmanız lazım. O yüzden onu ilk gördüğümde bunları hissetim.  Aramızdaki yaş farkına rağmen, o da aynı şeyleri hissetmiş. Bir gün bitebilir. Levent bana hayatının sonuna kadar beni seveceğinin garantisini vermedi. Ama onunla yaşadığım süreç ne kadar sürerse o kadar mutluyum. Eğer, Tanrı isterse ve bir gün biterse ben bunun asla pişmanlığını yaşamam. Çünkü böyle bir sevgiyi içimde barındırdığı için Tanrıya teşekkür ederim. Böyle hesaplarımız yok, ama hiç bir şeyi artık yarına ertelemiyorum. Ertelenmemesi gerektiğine inanıyorum. Her şeyi bugün içinde yaşıyorum.

Aranızdaki yaş farkı için ne diyorsunuz? Çok güzel bir beyin dostluğumuz var onunla. Görsel ve dünya yaşım yok benim. Ruhen benden çok büyük. Çok olgun, hayatı çok farklı göğüsleyen çok daha özgüveni olan bir insan.

Zayıflamış  görünüyorsunuz, nasıl kilo vermeye başladınız? Belirli bir yaşa geldikten sonra insanlar çok daha zor kilo veriyor. Ben uzun zamandır rejimdeyim. Evlenmeden önce daha kiloluydum. Anormal kilo almıştım. Arnavutköy’de oturuyordum. Akşam 10’dan, sabah 11’lere kadar takı yapıyordum. Sonra sigara iç,  televizyon seyret, pasta ye… Kendime verdiğim en büyük cezam şişmanlık. Şişman olduğum zaman yağ ordusu koyuyorum insanlarla arama. O kadar nefret ediyorum ki kendimden… Bir de ne yesem kilo alıyorum diyorlar. Yok böyle bir şey. O bile bende uçlarda… Ya kiloluyum, ya zayıfım. Görsellikten ziyade tansiyon hastasıyım ve kilo vermem gerektiğini söylediler. Levent’in bir cümlesi var: “Zerrin, çok korkuyorum sağlığından ne olur kilo ver” dedi. Anlatımı bile çok güzeldi. Sağlığımdan çok endişe etti. Bunun görsellikle alakası yok, tanıştığımızda da çok kiloluydum. Mutsuzken ben çok kilo alıyorum galiba. Şimdi sıkı bir rejimdeyim.

Takı merakınız nereden geliyor? Bir arkadaşımın annesi profesyonelce yapıyordu. Bende denedim. Çok sevdim. Sigarayı az içirtiyor. Derler ya “balık tutuyorum, bütün dertlerimi unutuyorum.” Anlamazdım. Çok farklı bir şey. Dünyadan kopuyorsun. Öyle başladı ve şimdi 3-4 dükkan doldurabilecek takı var elimde. Ciddi anlamda da paralar döktüm. Şimdi de yoğunluyum bittikten sonra biraz da bunla ilgilenmeyi düşünüyorum.  

“TEKRAR DÜNYAYA GELİRSEM, DÜNYAYA SESLENECEĞİM…”
Müzikten söz edecek olursak; türkü albümünün ardından yeni bir albüm hazırlığı var mı? Yakın
dostum Selahattin Erhan ile birlikte bir albüme başladık. TMC’den olacak dağıtımımız. Son yaptığım türkü albümünün sonuna kadar arkasındayım. Zerrince bir türkü albümüydü. Sting ve Peter Gabriel ile düet yapacaktık. Olmadı. Türk halk müziği sanatçılarından eleştiri aldım. Ama ben her zaman Zerrince olduğunu söyledim. Bu onların işine saygısızca verilmiş olan bir cevap değil. Sadece Zerrince. Etnik müziğimizi ve içinde büyüdüğümüz müziğimizi dünyanın seveceği bir alt yapıyla sunmayı çok istedim. Ben bir pop sanatçısıyım. O bir renkti. Yine  pop müziği şarkılarından oluşacak bir albüm hazırlıyorum. Mete Özgencil, Mehmet Teoman, Muzaffer Uludağ ile çalışıyorum. MFÖ’den bir şarkı alma ya da birlikte parça seslendirme hevesindeyim. Ahmet Kaya’nın “Giderim” şarkısını koymak istiyorum. Henüz konuşmadım ama Orhan (Gencebay) abiden “Bir Teselli Ver” i okumak istiyorum. İçimin sineceği ve sahici olacağı için sevileceğine inandığım bir albüm çıkartacağım. Kasım ayını bulur diye tahmin ediyorum.

Zerrin Özer, müzik dünyasında olup bitenleri nasıl değerlendiriyor? İsmail YK’nın bir şarkısı var, “Allah Belanı Versin”. Çok olumsuz bir laf. Okan (Bayülgen) çok çalıyor, sevdim. Çok kızanlar olabilir ona. Bu şansla alakalı olan bir şey değil. Bilinçli yapılan bir şey. Geçen şarkısını da çok sevimli bulmuyordum ama halk çok seviyordu. İkinci de aynı şekilde. Hayatımda hiçbir müziği küçümsemiyorum. Eskiden çok daha katıydım. Soul ve rock dinlediğim için, hiçbir şey dinlemezdim ve çok sinirlenirdim. Eğer bir müziği kötülersem, dinleyenlere de çok büyük saygısızlık etmiş olurum. Çünkü, arabesk dediğimiz müziğin bile kalitelisi var, senfoni gibi. Ama çok da ucuzu var. Önemli olan en güzelini yapabilmek. Ben her müziği dinlerim. Ama en kaliteli şekilde olanlarını. Şu anki şarkılar nane şekeri gibi geliyor. Ne kadar sürede ne kadar yemene bağlı. Birden yersen, iki saniyede bitiyor. Popüler kültür, popüler müzik çabuk gelişiyor. Hiçbir kalıcılığı ve kalitesi yok. Eski müziklere, eski seslere  o kadar  aşığım ki… Neden bu kadar nostalji özlemi var? Bu yüzden. Işın Karaca’yı çok seviyorum. Bizim jenerasyondan herkese saygım var. Çünkü bu kadar sene emek vermişiz. Bir şarkıyla patlayabilirsin, ama önemli olan 20 sene aynı zirvede durabilecek misin? Böyle bir ülkede hala sevilecek misin, kitlen oluşacak mı? Çok önemli olan şeyler. Ruhtan, ifadeden, duygudan uzak şarkılar götürüyor. Ben hiç anlamıyorum. Müzik kanallarını açıyorum ama takip etmek imkansız. Başarılı olanlar kendini belli ediyor ama diğer taraftan onlar adına çok üzülüyorum. Bir şarkı yapıyorlar sonra tanınmıyorlar. Türkiye’de o kadar kolay ki meşhur olmak. Ama en önemli şey bunu sürdürebilmek. Çoğu arkadaşım albüm çıkarmıyor. Çünkü korsan denen bir illet var. Umarım düzelir.

Yurtdışından gelen teklifleri kabul etmemenizin pişmanlığını yaşıyor musunuz zaman zaman? Amerika ve Avrupa’nın önemli yerlerinden gelen 6-7 ciddi iş teklifini kabul etmiş olsaydım, şimdi dünyadan sesleniyor olurdum. Herkesin koro halinde söylediği bir şey var. “Zerrin Özer yurtdışında doğmalıydı” diye. Ben bunu hep duymuşumdur. Annemi bırakıp gidemedim, o da benle gelmek istemedi. Müziği çok sevmeme ve aşık olmama rağmen o kadar üzüntüsünü yaşamıyorum. Belki de yaşadığım çok daha büyük acıların içinde bunlar kayboldu. Reenkarnasyona inanıyorum. Öteki alemde tekrar dünyaya gelirsem, ben dünyaya sesleneceğimi biliyorum.

Okan Bayülgen’in programında birkaç hafta gördük sizi, yeni sezonda “Televizyon Makinesi”nde yer alacak mısınız? Kasım ayında Televizyon Makinesindeyim. Çok mutlu oluyorum orada. Okan’ı çok seviyorum. Program yaparız ya da yapmayız hiç önemli değil. Mesleğimizde aynı havayı teneffüs eden insanları yakalayabilmek çok zor. Onun yüreğine, dobralığına ve insanlık adına hala çok güzel değerlere sahip çıkmasına hayranım. O programda olduğum zaman unutuyorum Televizyona çıktığımı. Çok keyif alıyorum. O kadar rahat hissediyorum ki kendimi. Program yapılırken, her an ben geldim diye programa girebilirim. Zaten bende canlı şarkı söylemeyi çok seviyorum. Nasıl bir konsept olacağı önümüzdeki günlerde belli olacak.

Kitapla birlikte albüm ve televizyon çalışmaları derken, yoğun bir dönem bekliyor sizi…Yoğun bir dönem ama insanın isteyerek yapması çok başka bir şey. Özelinde mutlu olması, sağlıklı olması, huzurlu olması çok önemli. O kadar işinde başarılı oluyorsun ki… Özel hayat çok önemli, tüm hayatınızı etkiliyor. Güzel bir dönemdeyim.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder