Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Nisan 2011 Cumartesi

Fatih Erkoç



Akort Dergisi Mayıs-Haziran /2010
FATİH ERKOÇ UZUN İNCE BİR YOLDA…
Yıllardır cazdan, pop müziğe; Klasik Batı müziğinden, Türk Sanat müziğine uzanan yelpazede icralarda bulunan Fatih Erkoç, uzun süredir yapmak istediği bir projeyi hayata geçirdi. Herkes tarafından bilinen türküleri seslendiren Erkoç, yola çıkış öyküsünü anlattı.
Sevilen ve bilinen 24 türküyü “Seher Yeli” adlı çalışmasında bir araya getiren sanatçı, “Uzun yıllar çok farklı kültürlerin müzikleriyle yoğruldum. Bu müzik yolculuğunun içinde bir eksiklik vardı. Onu da bu albümümle tamamladığımı düşünüyorum.” şeklinde konuşuyor. Albümün ortaya çıkmasının bir başka nedeni de, Erkoç’un hangi müzik türü olursa olsun o müziği, kendi penceresinden gördüğü şekliyle yorumlaması…“Söylediğim, çaldığım farklı bütün tarzları yorumlarken yakıştırabildiğimi düşünüyorum. Önemli olan yakıştırmaktır. O nedenle THM sanatçılarından çekinmeden, türkülerin özünü koruyarak kendi penceremden bendeki yansımasını aktarmaya çalıştım hep. Bu da içtenlikle oldu.  Müzik bilgime, müzikal duygularıma güvenerek yaptığım çalışmalardan biridir. İnsanlar da bunu ne kadar samimi olduğumu bilirler ve bu şekilde algılıyorlar.” Sanatçı, bu projeyle birlikte aynı zamanda bir misyon üstlenmiş olduğunu ifade ediyor: “Bizim kim olduğumuzu, nerden geldiğimizi en doğru anlatan ve samimi, yalın olan türkülerimizdir. Kültürümüzün bir parçasıdır. Dinleyerek, seslendirerek devam etmesi gerekmektedir. Türkülere uzak kalmış gençleri yaklaştırmak istiyorum. Çünkü beni seven çok genç insan olduğuna inanıyorum. Olumlu dönüşler var. Albümün meyvelerini görüyorum… 
Türküleri seslendirmenin kendisi için bir risk olacağını hiç düşünmemiş ve bunu da şöyle açıklıyor Erkoç: Bir nedeni; tüm müzisyenlerin beni sevdiğini biliyorum. Ben de onları seviyorum. Dünyadaki çağdaşlığın yayılmasına sanat öncülük etmektedir. Müzikte onun bir parçasıdır. Çok iyi müzisyenlerimiz var. 11 yıl Norveç’te kaldım buradaki kadar iyi müzisyen görmedim. Umarım her değer gün gelir, dünyada kendini Türk olarak ispat eder ve dünyaya kendini dinletir. Dolayısıyla böyle bir kaygım yok. Bir başka nedeni de; Modern Folk Üçlüsü harika bir gruptu. Onlar da türkülerimizi uzun yıllar üç sesli olarak seslendirmişlerdi. Modern Folk üçlüsünün müziğini yıllar boyu Türk halkı kabul etti. Zor olmayan armonilerle seslendirdiler.  Ben 3 kişinin yaptığını tek başıma yapmaya çalışıyorum. Tevfik Fikret Tufan ve kardeşim Sinan Erkoç da bu projede yer alacaktı ama olmadı.  Ben de benzer şekilde kendi penceremden yorumladım. O nedenle hiçbir tereddütüm olmadı. Ağırlıklı olarak caz müzisyeni olan sanatçı, türküleri seslendirirken özünü koruduğuna dikkat çekiyor: “Caz’da çok girift armoniler içeren şarkılar vardır. Benimde buna benzer şarkılarım var. Eğer isteseydim türküleri bu şekilde söyleyebilirdim. Ama ben öyle yapmak istemedim. O zaman daha caza yakın olacaktı. Belki başka bir şekilde çalışma yapılabilir ama Türkiye’ye yönelik değil, dünyanın caz dinleyen kesimine hitap etmek için yapılabilir ama ben Türkiye için bir şeyler yapıyorum. Dünya halklarının anlayabileceği basitlikte armonize etmeye çalıştım. Ben düzenleme yaparken bu şekilde yaparak kimliklerini, özünü bozmadığıma inanıyorum.” Albümde sanatçının kendi yazıp bestelediği  “Of Deme Bana” adlı bir türkünün de aralarında bulunduğu 24 türkü ve 2 remix çalışması var. Düzenlemelerde kendisiyle birlikte İskender Paydaş’ın imzası yer alıyor. Tevfik Fikret Tufan’nın önerdiği ve kendi aklında kalan türküleri seçmiş Erkoç… Özellikle de hem tanınmış, hem de rahat söyleyebileceği, ifadesini rahat yapabileceği türküler olmasına dikkat etmiş.  Bu türkülerden bazıları şöyle: “Esmerim Biçim Biçim”, “Asmam Çardaktan”, “Eledim Eledim”, “Çayelinden Öteye”, “Evleri Var”, “Evreşe Yolları”, “Ah Bir Ateş Ver”…
Caz, pop, halk müziği… Müziğindeki bu çeşitliliğin tesadüfen ve kendiliğinden oluştuğunu söylüyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “3 yaşındayken babam bana keman aldı, Türk müziği plakları dinleyerek büyüdüm. İlkokuldan sonra konservatuara başladım. O dönemde Türk Müziği konservatuarı yoktu. Batı müziği eğitimi aldım. Konservatuar okurken, piyasadan biri kolumdan tuttu götürdü, pop müziğin içine girdim. Norveç’e gittiğimde orkestralarda çok farklı müzikler çaldım. Halk müziklerini çaldım, söyledim. Askerde caz müzikle tanıştım. Erol Pekcanla caz çaldım. Yaptığım her şeyi iyi yaptığımı düşünüyorum. Ne yaparsam yapayım yakıştırabildiğimi düşünüyorum. Yakıştıramadığım bir şey varsa onu yorumlamamış oluyorum, o işe girmiyorum.”  Hiçbir sanatçı da bu kadar çeşitlilik olduğunu düşünmüyor ve hatta bunun çok doğru olmadığı görüşünde. “Genellikle bir tarz ve bir enstürman üzerinde yoğunlaşmak çok daha akılcı. Bu işe yeni başlayanlar hobi olarak, isterse 8 bin enstrüman çalabilir. Ama dünya çapında bir müzisyen olma yolunda tek bir tarza yoğunlaşmalı ve bütün zamanını ona ayırmalıdır.”
DEVAMI TÜRK SANAT MÜZİĞİ OLACAK
Bugüne kadar yapamadığı birçok şey olduğunu ve ancak şimdi fırsat bulabildiğini ifade eden sanatçı, önümüzdeki kış aylarında bu projenin Türk Sanat Müziği ile devam edeceğini söylüyor: “TSM çok uzun zamandır yorumladığım bir müzik olmasına rağmen albüm çizgisine getiremedim. Ercan Saatçi’nin yaptığı Mucize Nağmeler, Müzeyyen Senar’la bir düet çalışmamız var. Bunun gibi ufak çalışmalarım var. Bu çalışmayı da önümüzdeki kış gerçekleştirmeye çalışacağım. Ancak ondan önce bir pop single düşünüyorum. Kardeşime de bir albüm hazırlıyorum. Prodüktörlüğü ve aranjörlüğünü yapıyorum” Caz çalışmalarına da zaman zaman konserler vererek devam eden sanatçı, geçtiğimiz yıl Kerem Görsev’le “The Lady From İstanbul” adlı bir albüme imza atmıştı.
FATİH ERKOÇ’TAN SEKTÖR ANALİZİ
Yeni albümüyle birlikte önümüzdeki dönem projelerini öğrendiğimiz Fatih Erkoç’tan röportajımızın sonunda müzik dünyasının genel bir analizini yapmasını istedik… Dergimiz için değerlendirmede bulunan sanatçı, tüm içtenliğiyle şunları söyledi:
  • Pop müziği dışındaki diğer müziklerde(Klasik Batı Müziği, Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği, Caz..) daha ciddi çalışmalar yapılıyor. Bu müzikleri icra eden sanatçılar işe daha vakıflar... Pop müzik ise; solfejiyle, armonisiyle, çok iyi aranjörler, söz yazarları ve yorumcular tarafından yapıldığı zaman daha iyi olacağını ve dünyadaki çizgisinin en azından Türkiye adına konuşursak, çizgisinin yükseleceğine inanıyorum.
  • Ancak bakıldığında müzisyen olmayan biri bile bilgisayar kullanarak sıfırdan bir şeyler üretebiliyor. Dolayısıyla bunlar yapılmasın diye bir tepkim olamaz ama bazıları yeteri kadar iyi yapılamayabiliyor. Algıladığım, beğenmediğim bir şey varsa piyasada onların çıkış noktaları yeteri kadar samimi gelmiyor. İyi niyetli,  içtenlikle ve daha profesyonelce yapılması gerektiğini düşünüyorum. Yurtdışında eğitimsiz tonmaister çok azdır. Burada ise çok az eğitimli tonmaister var.
  • Meslekleri şarkıcılık olmayan birçok sanatçı adında insan var. Onlarında yeteri kadar iyi şarkıcı olduklarını düşünmüyorum.  Onların yaptığı müziğinde dünya çapında bir müzik olmadığı düşüncesindeyim. Müziği sadece Türkiye değil dünyanın da müziği olarak algılamalarını düşünüyorum. Müziğimizi dünyanın dinlediği müzik çizgisinde ve kalitesinde yapmamız gerekir.
  • Albüm çıkarmak güçleşti. Bu durumda bazı kısıtlamalara gidiliyor ama bu da kaliteyi düşürebiliyor. 2,5 milyon satış yapan sanatçı arkadaşlar vardı.  “Ellerim Bomboş” albümüm 1 milyon civarında satmıştı. Bu rakamlar olmadığı için artık piyasa ölme noktasına geldi. Birkaç dağıtım firması kaldı. Bu durumda bile böyle albümler çıkaranlara halkımız bağrına basmalı diye düşünüyorum.